Parvana molozların arasında dikkatle yürüyerek küçük yerleşim yerine girdi. Tek odalı evlerden geriye kalanlara baktı. Şilteler, kilimler, tencereler, çay bardakları her yere saçılmıştı.
Bu manzarayı tanıyordu. Bu, yaşamak için kaçmak demekti. Ailesi birkaç eşya alıp bombalardan kaçarken aynı manzarayı kendi evlerinde de görmüştü. Bu evlerdeki insanların nereye gittiklerini merak etti…
Batı kuvvetleri koalisyonunun ülkeyi bombalayarak Taliban’dan kurtulmaya çalıştığı bir savaş sürüyordu. Parvana’nın babası ölmüştü. Annesiyse erkek kardeşi ve kız kardeşleriyle birlikte babasına ne olduğundan habersiz uzaklara gitmişti. Parvana nerede olduklarını bilmiyordu. Tek bildiği onları bulması gerektiğiydi.
Tek başına kalmıştı, oğlan çocuğu gibi davranıyordu ve düşmeye başlayan bombalarla yolculuğu daha da tehlikeli bir hâl alıyordu. Issız Afgan kırsalında ilerlerken savaştan kaçan başka çocuklarla karşılaştı. Çocuklar birlikte yolculuk yapıyorlardı çünkü böylesi yalnız olmaktan daha kolaydı. Savaş alanına dönen Afganistan’da kendi ailelerini şekillendirmeye çalışırlarken dirençli yapıları, hayal güçleri ve şansları sayesinde hayatta kaldılar.