Ares’in sessizliği genç kadının kendini kötü hissetmesine sebep olmuştu. Çağ ay ışığının denizde yansıyışına dikkat kesilirken, “İşleri yoluna koyar koymaz gelirim,” diye tekrar etti.
Ares kollarını onun etrafından çözüp geri çekildi. Çağ arkasına dönüp baktığında Ares yatakta oturarak ona sırtını dönmüştü. Çağ da yatakta doğrulup sırtını yatak başlığına yaslayarak, “Neden bir şey söylemiyorsun?” diye sordu.
Ares sıkıntıyla öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı. Gözleri ormanın içinde gezerken Çağ’ın söylediklerini düşündü. Elbette tekrar gelmesini istiyordu. Tekrar, tekrar ne kadar isterse gelebilirdi ama nereye kadar sürecekti. Bir zaman sonra umutla onu beklerken, Çağ sıkılacak ve artık gelmemeye karar verecekti.
Ayağa kalktı. Çağ, “Ares!” diye sitemli bir sesle adını seslenirken yerdeki şortunu alıp giydikten sonra, “Buraya bir daha gelmeyeceksin!” dedi.
Çağ’ın ağzı açık kaldı. “Sen ne demek istiyorsun?” diyen genç kadın şaşkınlıkla fısıldarken Ares ona dönüp, “Gelemezsin Çağ. Kaç defa gelebileceksin ha, bir defa, iki defa? Sonunda ne olacak? Sıkılacak ve artık gelmek istemeyeceksin. Sonra…” diye bağırdı.
Çağ’ın gözleri doldu, nefes alışları sıklaşmıştı. Kafasını eğdi. Gözyaşları kucağına damlarken “Tamam,” diye fısıldadı.
Küçük bir adada yaşanan on dört günlük aşkın ardından biri kalmak, diğeri gitmek zorundaydı. Ama bilmiyorlardı ki hikâyeleri ayrılığın ardından başlıyordu..