1984’te olaylar, dünyanın birbiriyle sürekli savaşan üç totaliter devletin hakimiyetinde olduğu bir gelecekte geçer. Okyanusya’da iktidar gündelik hayatın her alanında ve her anında hissedilir. En ağır suç, düşünce suçudur. Özel ve mahret hayat diye bir şey söz konusu değildir. İktidarın ideolojisi asla sorgulanamaz, kutsaldır. Devlet lider, “Büyük Birader” görünmez bir tanrı gibi mutlak varlığını her yerde hissettirir. Okyanusya ülkesi adeta bütünüyle bir tapınaktır. “Büyük Birader”, bu devasa tapınağın rahibinden çok tanrısıdır.
Roman kahramanımız Okyanusya’da gerçek bakanlığı’na bağlı tarih değiştirme biriminde çalışan Winston Smith’tir. Smith düzenin içinde boğulmuş, görevi eski verileri silip, tarih değiştirmek olan önemsiz bir memurdur. Dışarıya karşı sadık partili gibi görünse de, aslında düşünce polisi’nin takibinden kaçmaktadır. Smith, kanuna aykırı eylemleri nedeniyle tutuklanır. İşkence görür ve aşağılanır. Bütün parti karşıtları gibi, bilincini temizlemesi istenir. Birey olarak kendi varlık bilinci kalmayıncaya dek içi boşaltılarak belleği yeniden yazılır. Yaşama dair ona keyif verebilecek her şey bir anda keyif alamaz hale getirilir ve ancak bir bitki gibi tepkisiz olup insanlığını kaybedince dışarı bırakılır.
1984, adeta geleceğe dair bir kabus senaryosudur. Geçmişin ve bugunün modern dünyası düşünüldüğünde bir ütopyadan çok bir acı gerçeğin, hayatımıızn romanıdır 1984.