Orhan Okay’ın Necip Fazıl Kısakürek’in ölümüne tarih düşürmek amacı ile yazdığı şiirinde; Var mı şair çileden çıksın Necip Fazıl gibi diyerek ifade ettiği gibi çileye doğmuş, çileyi yoğurmuş ve olgunlaştırmış; çileye talip olmuş ve çilesi dolayısıyla büyümüş bir şairimiz daha yok gibidir. Edebiyatın pek çok türünde örnekler vermiş bir isim olan Necip Fazıl, sanatkâr kimliğinin dışında ekolleşen ve ikonlaşan bir siyasal kimlik olarak da kültür-sanat tarihimizde yer edinmiştir. Gerek yazdığı edebî türlerde gerekse, dini, siyasî yazılarında ve incelemelerinde şairlik üslubunun ve sanatkar duyuşlarının izlerini aksettirir.
Necip Fazıl, bireysel yaşamındaki iniş çıkışlar ve siyasi yelpazesindeki dalgalanmalar bakımından ötelenen ve örselenen bir isim olsa da Cumhuriyet devrinde yer almış önemli bir isimdir. Şayet bu devir içinde Necip Fazıl yaşamamış olsa idi Türk edebiyatının önemli bir ırmağı susuz kalmış olurdu.
Her vakit söylediğim gibi, şiirde Necip Fazıl, Türk nazmı bakımından bize yeni ve tamamiyle orijinal bir ses ve ahenk getirmiştir.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Bir Necip Fazıl olabilmenin ahmakça saadetine ne kadar muhtacım.
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Necip Fazıl kendi kitabına sığmayan bir insandır. Sığmadığı içindir ki, pek tabiî taşıyor; hudutları aşıyor ve tarifi imkânsız bir şahsiyet haline giriyor.
(Remide Adil)