Klasik ve çağdaş sosyolojide sosyo-kültürel süreçleri anlamada sosyal ilişkiler konusu ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Bu yüzden son yıllarda sosyologların “ilişkisel sosyoloji”(relational sociology) alanında yaptıkları sistematik çalışmaların değerlendirilmesi önem kazanmaktadır.
R. Collins’in (1998) belirttiği gibi Goffman’dan esinlenerek “halk” (public) olarak anılan sosyologlar, aslında realizm ve inşacılık kadar pozitivizm ve yorumlayıcılık gibi entelektüel karşıt fikirlerin demokratik bir şekilde tartışıldığı bir ilişki-ağı (network) için bir enerji ve heyecan kaynağıdır. Bu verimli konuşma ve tartışmalardaki gerilim sonucu ortaya çıkan en önemli şey ise, tek veya özgün bir kuramdan ziyade dinamik sosyal süreçleri anlamak için bir ilişki- ağı zemininin oluşmasıdır. Çünkü 1990’lara gelinceye değin özellikle ilişki-ağı analizlerindeki (network analysis) hâkim pozitivist anlayış, matematiksel yönü ağır bastığı için kültürel zenginliği kavramaktan uzak olduğu gibi yorum ve anlam inşa sürecini de ihmal etmektedir.
Bu kitaptaki yazılar ilişkisel sosyolojiyi bilinçli bir şekilde epistemolojik ve dolayısıyla yöntemsel olarak ele alan çalışmalar temelinde gerçekleştirilmiştir. Kitabın uygulamalı bölümünde yer alan çalışmalara rehberlik eden kuramsal bilgileri içeren ilk bölümde, Avrupa’dan (Bourdieu, Elias ile Kivinen ve Piiroinen) ve ABD’den (White gibi) ilişkisel sosyolojik çalışmaları bulunan kişiler kadar, onlar üzerine çalışanların da (Mohr, Baur ve Ernst, Crossley, Fuhse, v.b.) görüşlerinin meta-analizi yapılmıştır. Ayrıca kitapta Türkiye’deki gayrimüslimler ve Suriyeli mültecilerden başlayarak, gençlik ve annelikten instagram ve facebook kullananlara, hegemonya inşasından domuz gribine değin çeşitli konulardaki araştırmalar, ilişkisel sosyolojinin temel ilkelerine uymaya çalışılarak gerçekleştirilmiştir.