“Sen: yaşamamda ‘karşıma çıkan’ yakın yabancı, bir beliriş, bir doğuş.”
AHMET SOYSAL
“Kalbinde hayatın özünü, parlayan an’ı, sana senden bir hayat bahşeden o güzel akışı saklamak. Taşarak her an olan, her şimdiye varan o an’ı, o arındıran, o kaplayan, o dönen, o dönüştüren an’ı: o yaşamak vaktini saklamak. Her şimdide has kalbini, her şimdide gezinen ebedî kalbi saklamak.
Hayatın özünü anlayan, ona dokunan, onda dokunan, onunla birlikte devinen, onunla gezinen, hayata hür bağlanan, hayata âşık kalbini saklamak: kalbini korumak. Her zaman ve her zamanda kalbini yaşayan an’la, sana konuşan, seni sarıp sarmalayan an’la: seni başka yerlere taşıran engin an’larla, gerçeğin içinde uçuşan neşelerle ve hayallerle, kalbini başka var oluşlara taşıyan gizemli ve çarpıcı canlarla korumak. Keşiflerle ve kaşiflerle, vecdlerle ve vücutlarla, kalbi ortamlarla ve gezgin aşklarla, şiirlerle ve şuurlarla, doğanlarla ve doğayla, göklerle ve rüzgârlarla.
Öyle bir korumak ki, yol almak, yürümek, sıçramak olsun; uçmak, yükselmek, süzülmek, neşelenmek olsun; çarpılmak, kaybolmak, varmak olsun; bir kuşla tüm göklere varmak olsun; kendinden çıktığın dışarılarda başka içerilere, kendinden geçmelerde akışlara, kaybolup gitmelerde esrik tenlere varmak olsun.
Öyle bir korumak ki, kalbini koruyan ağaçlara, göklere, kuşlara, patikalara, denizlere, nehirlere, yıldızlara, tüm esrik tenlilere: seni bir başka var edenlere, seni güzel ve mutlu bir hayatın ebedîliğine taşıyanlara saklanmak olsun.
Daima ve daimî bir saklanmak olsun: yaşayan bir saklanmak olsun.
Öyle bir yaşamak ki: parlayan ve yaşatan bir saklanmak olsun…
*
Ey sen: en güzel adı “sabah” olan…”
VOLKAN ÇELEBİ