Kurtuluş Savaşı’nın tam ortasında, Konya bozkırında kırk elli yerde birden Ankara’ya karşı ufak tefek başkaldırılar olur. Çoraklı ve civarında güçlü bir örgütlenme çığ gibi büyür ve kasabayı ele geçirir. İsyancılar İstanbul’a sadakat göstermekte, kendilerini hilafet ordusunun neferleri saymaktadır. Kasabanın Hükümet Meydanı darağaçlarının, cansız bedenlerin gölgeleriyle dolmuştur.
O gölgeler arasından sıyrılan birkaç aydın gizlenip geceleri isyancıları tek tek pusuya düşürdükleri bir direniş başlatırlar. Kasabalıların önemli bir kısmı da ayaklanmayı desteklememektedir. Karşılıklı cinayetlerle yükselen gerilim ortamında kasabanın, insanlarının, toplumsal yaşamın tüm ayrıntıları belirginleşir. Bayraklar ve aşklar el değiştirir, infaz ve özgürlük yan yana durur.
Halkın kaderini değiştiren Ankara, İstanbullu aydın asker, Kaymakam Mümtaz Bey’i başkaldırıyı ezmekle görevlendirerek onun kaderini de bir başka Hükümet Meydanı’na yöneltecektir.
“İnsan adlarından başka olup bitenlerin tek sözcüğü bile düşsel değildir… Hiçbir olay aslında olduğundan daha sert ya da daha yumuşak tutulmadı… Hiç bir kişi yaşayıp yapandan öte kılığa sokulmadı. Hiç bir görüş, o karanlık günleri bilerek yaşamışların kanısı dışına taşmadı. Sanatın bağışlamaz, unutulmaz, yadsınmaz, savsaklanmaz kuralları içinde katı gerçeklerin kadrosu verildi.” İlhan Tarus.