Bu çalışma evvel emirde Mani’nin gnostik yaşam serüvenini ele almaktadır. Mani’nin içinde yetiştiği vaftizci cemaatle olan ilişkisi ve vaftiz eleştirisi önem arz etmektedir. Bu süreçte Mani, ‘ikizim’ dediği ilahi varlığın hakikat bilgisini (gnosis) bütün insani ığa duyurması emriyle cemaatini terk etmiştir. Babil’den çıkarak özellikle S”ğsâni coğrafyasında I. Şapur’un (240-270?) müsaadesiyle yoğun bir misyon faaliyeti yürüten Mani’nin gnostik düşüncesi, Mezopotamya’dan Roma’ya ve Kuzey Afrika’dan Hint’e, Orta Asya’ya ve hatta Çin’in içlerine kadar etkili olmuştur. Böylesi geniş bir coğrafyada etkili olmasının arka planında Mani ve talebelerinin, Maniheist düşünceyi farklı dillerde yazdıkları metinlerle yayma çabaları yatmaktadır.
Mani, kendisini kutsal zincirin son halkası görerek evrensel gnostik bir söylem inşa etmiştir. Öyle ki Mani; Zerdüşt’ü, Budda’yı, İsa’yı kendisine selef tayin edip ilahi hikmetin son temsilcisi olduğunu ileri sürmüştür. İyi ve kötü ya da ışık ve karanlık olmak üzere iki tabiat bağlamında düalist bir teolojiyi savunması, bu iki tabiat arasındaki ilişki düzlemini Başlangıç, Orta ve Son olmak üzere üç zaman temelinde işleyerek kozmosu anlamlandırması ve ışığın, maddenin/bedenin esaretinden kurtarılmasını öngörmesi, Mani’nin Gnostik düşüncesinin temel karakteristiğini sunmaktadır.