Hasta, yaşlı, bir önceki yılın kan dolaşım sistemi bozukluğunu zorlukla atlatmış Papa XI. Pius Tanrı’ya kendisine birkaç gün daha bağışlaması için yalvarıyordu. Vatikan’da üçüncü kattaki bürosunda beyaz elbisesi içinde masasına oturmuştu; bastonu yakınındaki duvara dayalıydı. İtalya’nın en yüksek dağlarının zirvelerine tırmanmaları döneminden kalma paslı barometresi ve pusulası, uzun zaman önceki günlerin bir hatırası olarak bir kenarda durmaktaydı. Eski bir diyapazon da bir çekmecede bulunuyordu. (…) Şimdi sonunun yaklaştığını bilerek kâğıtlarının düzen içinde olduğundan emin olmak için bütün çekmeceleri yokladı.Gündüzleri Aziz Peter Meydanı’na bakan üç pencereden odasına ışık dolmaktaydı. Ama şimdi geceydi ve küçük masa lambasından, önünde bulunan yatağının çarşafları üzerine donuk sarı bir ışık vurmaktaydı. Tanrı’nın bir nedenden dolayı hayatını sürdürmesine izin verdiğini düşündü. Yeryüzünde Tanrı’nın vekiliydi. Söylemek zorunda olduğu şeyi söylemeden ölemezdi.
Papa nihai mesajını duymaları için İtalya’nın bütün piskoposlarını Roma’ya çağırmıştı. Toplantı on gün sonra 11 Şubat 1939’da Aziz Peter Kilisesi’nde yapılacaktı. Bu tarih, Lateran Antlaşması’nın, yani XI. Pius’un İtalya diktatörü Mussolini’yle imzaladığı ve İtalya’yla Roma Katolik Kilisesi arasındaki on yıllar süren düşmanlığa son veren tarihi antlaşmanın onuncu yıldönümünü ifade etmekteydi. Bu antlaşmayla altmış sekiz yıl önceki kuruluşundan bu yana çağdaş İtalya’yı belirlemiş olan Kilise’yle devletin birbirinden ayrılmasına son verilmiş ve Kilise’nin Mussolini’nin faşist hükümetinin istekli bir ortağı olduğu yeni bir çağ açılmıştı…
Papa ve Mussolini, İtalya’da faşist diktatörlük ile din arasındaki ilişkinin anatomisini çıkaran muhteşem bir çalışma…